Pusetin içinde herkesin tahmin ettiği gibi uyuyan bir bebek yoktu, bunun yerine küçük, incelikle işlenmiş ahşap bir kutu vardı. Cilalı yüzeyi havaalanının sert ışığı altında parlıyordu ve yanlarına bir dizi garip sembol kazınmıştı. Panik yerini şaşkınlığa bıraktı. Artık gözle görülür şekilde titreyen kadın kutuyu tekrar battaniyeyle örtmeye çalıştı, ancak Memur Andrei çoktan yanındaydı ve nazikçe ama kararlı bir şekilde geri çekilmesini istiyordu.
Luna itaatkar bir şekilde pusetin yanına oturdu, gözleri kutuya sabitlenmişti, kuyruğu dikti ve keşfettiği şeyin önemini işaret ediyordu. Meraklı izleyiciler toplanıp kısık sesle fısıldaştıkça terminalin uğultusu kaybolmuş gibiydi. Andrei pusetin yanına diz çöktü, kutuyu dikkatli gözlerle inceledi, büyüyen kalabalığın farkındaydı ancak elindeki işe odaklanmıştı.
Telsizine uzandı ve destek istedi. “Terminal D’de bir durum var. Hemen desteğe ihtiyacımız var.” Sesi sakindi ancak meslektaşlarını harekete geçmeye teşvik eden bir aciliyet taşıyordu. Dakikalar içinde havalimanına takviye güvenlik görevlileri gelerek bölgeyi kordon altına aldı ve meraklı yolcuları nazikçe olay yerinden uzaklaştırdı.Şimdi memurlardan birinin sağladığı sandalyede oturan kadın, daha önceki meydan okumasını kaybetmiş gibi görünüyordu. Elleri hafifçe titrerken çantasını kavradı, gözleri kutudan Andrei’ye doğru kaydı, sanki seçeneklerini tartıyormuş gibi. “Göründüğü gibi değil,” diye kekeledi, kelimeler bir parça çaresizlikle dökülüyordu.
Profesyonel bir tavır takınan Andrei, “Bunun ne olduğunu açıklamak ister misiniz, hanımefendi?” diye sordu. Tonu kararlıydı ama kaba değildi, bu da ona bir açıklama yapması için alan tanıyordu.
Neredeyse duyulamayacak bir sesle, “Sadece korumaya çalışıyordum. Bu… bu babamın son hediyesi.” diye başladı, gözleri yaşlarla doldu, anın gerginliği duygusal bir itirafa dönüştü. “Geçen ay vefat etti. Bu onun mirasıydı, güvende tutmamı istediği bir yadigardı.”
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..