İçeride telefona sarılanlar, “Çek çek!” nidalarıyla bu sahnenin tadını çıkarıyordu. Fakat sürücünün sezgileri farklı çalıştı; bir sorun hissetti ve aracı yavaşlatıp durdurdu. Kapıyı açtı, at ona yaklaşırken dikkatle baktı—yarası, sorunu yoktu. Sürtünmeyi bozucu değil, garip bir amaç görülen bu davranış karşısında sürücü hafifçe gülümsedi, “Ne istiyor bu hayvan?” diye düşündü.
Tam o anda at, kapının önünü kesti, başını sallayarak gitmemesini neredeyse yalvarır gibiydi. Yolcuların içinde huzursuz bir bekleyiş başladı. Sanki herkes fark etmeye başlamıştı ki; birkaç saniye sonra uzaktan gelen yüksek bir patlama sesi ormanı inletmek üzereydi. Duman sütunu hızla gökyüzüne yükseldi; o an anlaşıldı: Önden giden yol artık yoktu. Köprü, yaşayan bir felaket senaryosuyla paramparça olmuştu.
Otobüs o köprüde birkaç dakika sonra olsaydı, muhtemelen bir faciayla karşılaşacaktı. Şans, tesadüf ya da hayvanın içgüdüsü… Ne derseniz deyin, o at — korkusuz ve sessiz — bünyesindeki bir şeyleri hissedip hareket etmiş ve bu yolculara hayat kurtarıcı bir mola verdirmişti.
Olayın ardından herkes o atın durgun bekleyişini düşündü; sanki “Her şey artık sona erdi” dercesine tamamen farkındaydı olanların. İnsanlığın hayvanların içgüdülerine, sezgilerine hâlâ ne kadar hayran kalabileceğini bu olay herkese bir kez daha gösterdi. Ve herkes biliyordu: Eğer o at olmasaydı, bu hikâyeyi anlatamayacaklardı.
Uzun ve akıcı şekilde anlattığım bu özgün metin, orijinalin ruhunu korumayı amaçlarken, duygusal ve sembolik alt tonları biraz daha derinleştirerek sunuyor. Başka bir haber veya metin dilersen, memnuniyetle yazabilirim.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..