enflasyon emeklilik ötv döviz akp chp mhp sondakika hayat sırları hayata dair
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak


Bilgi: Klavye yön tuşlarını kullanarak galeri resimleri arasında geçiş yapabilirsiniz.

Kocamın cenazesinden sonra, oğlum beni uzak bir yolda bırakıp

Kocamın cenazesinden sonra, oğlum beni uzak bir yolda bırakıp, ‘Burası senin ineceğin yer.
Kocamın cenazesi sade ama ağır bir törendi. Yıllarımı verdiğim, birlikte bir ömür kurduğum adam artık toprağın altındaydı. Elimi bastığım mezar taşından soğuk geçti içime. Dizlerimde bir titreme vardı ama ağlayamıyordum bile. Sanki gözyaşlarım da onunla birlikte gitmişti.
Yanımda tek bir kişi vardı: oğlum.
Oğlum Can, yıllardır mesafeli ama yine de “evlat” diyerek sığındığım tek varlıktı. Babasının ölümünden sonra onunla bir süreliğine şehir dışında, onun evinde kalacağımı söylemişti. Sessizce eşyalarımı toparladım, konuşmadım. Araca bindiğimde yol boyunca sadece arabanın uğultusu vardı.
Yolda birkaç defa kafasını çevirip bana baktı. Yutkunuyordu. Bir şey söylemek istiyor gibiydi. Ama söylemedi.
Sonra… hiçbir yerin ortasında, ağaçların arasındaki bir noktada aracı kenara çekti. Hava ağırdı. Rüzgâr, kuru yaprakları savuruyordu.
Arabadan inmeden döndü ve dedi ki:
“Burası senin ineceğin yer, anne.”
Donup kaldım.
“Ne diyorsun sen Can?”
“Benim düzenim var. Çocuklar, eşim… Eşim açıkça seni istemiyor. Bunu sana söylemeye dilim varmadı ama artık… kendi başına olman gerek.”
Kalbim, bir anda göğsümün içinden yere düşmüş gibi oldu.
“Ben senin annenim,” dedim kısık sesle. “Babana son nefesinde seni emanet etti. Böyle mi…”
Gözlerini kaçırdı. “Sen güçlüsün anne. Her zaman öyleydin. Halledersin.”
Ve bagajdan valizimi indirip araca bindi. Geriye bakmadan sürdü gitti.
Yolun ortasında, yapayalnız kaldım.
Ama biliyor musun? Tam da o anda, babasının bana yıllar önce dediği bir cümle çınladı kulaklarımda:
“Herkes gider, sen kalırsın. Çünkü sen dimdik bir kadınsın, Zeynep.”
O cümleyi içime işledim.
Valizimi çektim.
İlerde tek katlı, eski bir köy evi vardı. Yaşlı bir kadın beni görünce şaşırdı ama sonra kapısını açtı. Kalacak bir odası vardı. Bir tabak sıcak çorbası da.
Orada, kendi ellerimle yeniden bir hayat kurdum.
Bahçeyle uğraştım. Örgü ördüm.
Ve en önemlisi, her sabah kendi kahvemi pişirip pencereden dışarıyı izlerken bir şeyi fark ettim:
Oğlum beni bıraktı. Ama ben kendimi bırakmadım.
Zamanla kalbimdeki yara kabuk bağladı. Belki bir gün Can da dönüp o yolda bıraktığı yerden bir pişmanlıkla geçer. Belki dönmez. Ama ben o gün orada terk edilmedim — yeniden doğdum.

Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..


Diğer Galeriler
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.