Hazırlıklar başladı. Hayalindeki beyaz elbise,
ince ince işlenmiş anılar… Aynı zamanda
aynada hâlâ o çıplak, saçsız başını görüyordu.
Güvensizliği büyüyor, düğün günü yaklaştıkça
iğne ipliğe takılıyordu. Kardeşlerinden bazıları
onun kanserle savaştığını biliyordu; ama
gelinin görünüşünü tam olarak bilmiyorlardı. O
yüzden peruk—güven kompleksi kadar
önemliydi.
Ve gün o gün gelmişti. Göreceli olarak huzurlu
bir kilise, ışık huzmeleri ve kuş tüyü gibi
konuşmalar. Her şey kusursuz gibiydi… ta ki
kayınvalidesi sessizce yanına gelene kadar.
Onun bakışları soğuk, kalbi taş kesilmiş
gibiydi. Gözlerdeki soğuk kaval çalarcasına
ritimle peruk yırtıldı; salon buz kesti,
“Bakın! O kel! Demiştim ya, inanmadınız!” diye
kahkaha attı, sesi yankılandı kilisede. Bazıları
güldü, bazıları donup kaldı, bazıları da öfkeyle
başını çevirdi, Geline utanç ve kırılma çöktü;
elleri başında, gözleri saydam bir hüzünle
yandı. Gelin—gözlerinde alevlenmiş bir acıyla
dimdik durdu. Yanındaki damat, titreyen bir
elini uzattı ama daha fazlası geldi o anda…
— Anne! —diyerek sözünü kesti kararlı bir
tonda— Hemen buradan çıkacaksın.
Kayınvalide yüzü renkten renge girdi;
savunmaya geçmeye çalıştı ama evlat—o
zamana kadar sustuğu sevgi dolu sesini
yükseltmişti:— Ailemi de, onu da seviyorum. Onu her şeyin
üzerine koyuyorum. Ve unutma—sen de zor bir
dönemden geçmişsin. O seni yine severdi.
Kilisenin içi derin bir sessizliğe gömüldü.
Kayınvalide yüzündeki donuk ifadeyle başını
salladı, birkaç adım geri atarak sessizce çıkışa
yöneldi. Gözleri yaşlıydı; bazıları saygıyla,
bazıları hayranlıkla fisıldadı.
Gelin, damadın koluna girerek eğildi ve
kulağına fısıldadı:
— Şimdi her şey yoluna girecek. Birlikteyiz.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..