Derslerimin birinden, altı kere sınava girmesine rağmen, hepsinden de zayıf not alarak kalmıştı. O vakitler yedi hakta geçemeyenler, yönetmelik gereğince okuldan atılırdı. Anlattığına göre, altı haktan sonra onu yanıma çağırarak: “Son hakkına giriyorsun haberin olsun! Çok iyi çalış! Biliyorsun kimseye torpil yapmam! Takıldığın bir yer varsa gelip bana sor, hiç çekinme!” demiştim. Gelmemiş tabi. Domatesçi öğrencim, son hakkına girdiği sınavı anlatırken, olup bitenleri bir anda hatırlismim. Çünkü onun hali çok özeldi. Ve o halde diğer öğrenci yoktu. Sınav başladığında kendine dedim ki: “Senin halindan çok, ailenin haline üzülüyorum. Sana acımasam bile onlara acıyorum. Al şu yanıt kâğıdını, kendin pişir, kendin ye! Sana soru sormuyorum, soruları kendin yaz! Onların cevabını da ver arkasından…”İki saatlik sınav beş dakikada bitti. O öğrencim bir soru bile yazamayıp, boş kâğıt teslim etti. Bende okuldan attım kendisini, gönül rahatlığıyla. Öğrencim bunları gülerek anlatırken: “Sevgili Hocam!” dedi. “Allah sizden bin kere razı olsun. İyi ki atmışsınız. Vallahi köşeyi döndüm, hem de ne dönüş… Şimdi toptan domatesçilik yapıyorum. Antalya’dan getirtiyorum domatesi, öyle güzel bir iş ki. İki senede bir daire aldım kendime. Eğer mühendis olsaydım, diğer arkadaşlar gibi ev kiramı bile ödeyemezdim.” Domatesler elimde, koşar ismim ayrıldım öğrencimden. Aybaşı geldiğinden, bir an evvelce eve gidip ev kirası vermem gerekiyordu.