Hasan babasını karın üzerinde, elleri titreyerek bulduğunda kalbi sıkıştı. Dizlerinin üstüne çöküp onu kucakladı. Babasının buz gibi yüzüne dokundu, parmaklarının soğukluğunu hissetti. Hasan’ın gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü, fakat anında toparlandı. “Babam, seni burada nasıl unuttular? Haydi içeri gidelim, seni anında ısıtırız,” dedi titrek bir sesle. Babası, Hasan’ın gözlerinin amacıylae baktı, dudakları hafifçe titriyordu. “Oğlum, gelin haklı. Benim yüzümden huzurunuz kaçmasın. Ben iyiyim, merak etme,” dedi. Fakat sesi yorgun ve bitkindi. Hasan bir an bile tereddüt etmedi, babasını kucakladı ve eve doğru taşıdı. Kapıyı açtığında içeriden kahkahalar yükseliyordu. Gelin ve annesi, sanki dışarıda kimse yokmuş gibi, sıcak sobanın başında neşeyle konuşuyordu. Hasan içeri ismim atınca kahkahalar birdenbire kesildi. “Baba ne yapıyordu dışarıda?” diye sordu, gözleri öfkeden alevlenmiş gibiydi. Gelin bir an donup kaldı, sonra annesine kısa bir bakış atarak, “Şey… Öksürüğü o kadar çoktu ki biraz dışarıda durursa iyi olur diye düşündüm,” dedi. Sesi sıska ve suçluluk doluydu. Hasan babasını koltuğa oturttu, anında bir battaniye getirdi. Ellerini ovuştururken öfkeyle gelinine döndü. “Bu nasıl bir vicdan? Babam size ne yaptı? Onun bu evde yeri yok mu? O benim babam, emanetim. Nasıl dışarıda bırakırsınız bu tür bir soğukta?” Gelin hiçbir şey diyemedi. Annesi araya girerek, “Hasan, kızını korumaya çalışıyordu. Bu ihtiyar adamın öksürüğü yüzünden kimse uyuyamıyor,” dedi. Fakat Hasan’ın sabrı tükenmişti. “Yaşlı adam dediğiniz benim babam. Bu evde o olmadan huzurum olmaz. Babam bir daha bu tür bir muamele görürse, bunu affetmem. Ya hep birlikte bir aile oluruz, ya da bu evin huzuru kaçar,” diye bağırdı. Hasan’ın babası, oğlunun öfkesini yatıştırmaya çalıştı. “Oğlum, bağırma. Gelin haklı. Ben çok öksürüyorum, rahatsız oluyorlardır. Beni bir huzurevine yerleştirirsin, hem siz de rahat edersiniz,” dedi. Fakat bu sözler Hasan’ı daha da sarstı. “Huzurevi mi? Baba, bu ev senin evin. Annemle eş güdümlü bu evi kuran sendin. Bu Ocak senin ocağın. Seni kimsenin üzmesine izin vermem,” dedi kararlı bir şekilde. O gece Hasan, babasına daha sıcak bir oda ayarladı. Sobanın başında onunla oturup uzun uzun konuştu. Babası, gençlik günlerinden, annesiyle eş güdümlü geçirdikleri güzel anılardan bahsetti. Hasan, babasının gözlerindeki yorgunluğun ardında derin bir öykü olduğunu fark etti. Ertesi gün Hasan, geliniyle oturup uzun bir konuşma yaptı. Ona aile olmanın önemini anlattı. “Evlilik yalnızca eşler arasında bir bağ değildir,” dedi. “Bu, iki ailenin birleşimidir. Babamı sevmek mecburiyetinde değilsin, ama ona saygı göstermek mecburiyetindesın. Çünkü o, benim bu dünyadaki en büyük değerim.” Gelin, gözyaşları içersinde suçunu kabul etti. Babasının yalnızlığını, Hasan’ın sevgisini anlamaya çalıştı. Onunla özür diledi ve babasına karşı daha anlayışlı olmaya söz verdi. Hasan’ın babası, bir vakit sonra bu evde daha rahat hissetmeye başladı. Gelin, zaman içersinde onunla daha çok vakit geçirdi. Babasının anlattığı eski öyküleri dinlerken, ona hak vermeye başladı. Yıllar geçti. Hasan’ın babası yaşama gözlerini yumduğunda, ailesi bundan sonra birbirine daha sıkı bağlı bir duruma gelmişti. Hasan’ın evindeki o ilk soğuk kış gecesi, herkes amacıyla bir ders olmuştu. Sevgi ve aile bağları, her türlü zorluğun üstesinden gelmişti. Hasan, her sene babasının anısına bir kış akşamı, ailesiyle eş güdümlü soba başında oturup öyküler anlatırdı. Ve o gece, babasının söylediği şu sözleri katiyen unutmazdı: “Evlat, insanın en büyük serveti ailesidir. Onlara sahip çıkmak, dünyanın en büyük mutluluğudur.” Üsteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz.