Kapı açıldığında içeri giren damat değil, kaynatamdı. Yüzünde garip bir gülümsemeyle bana doğru yaklaştı. Ellerim titremeye başladı. “Ne oluyor burada? Neden geldiniz?” diye sordum. Sesimdeki panik, odayı doldurmuştu. Kaynatamın yüzündeki gülümseme daha da genişledi. “Sakin ol, yalnızca konuşmaya geldim,” dedi. Ama o anda içimde bir ürperti hissettim.Geri çekilip yatağın köşesine oturdum, “Burada olmanız doğru değil. Lütfen odadan çıkın,” dedim. Ama beni dinlemedi. “Seninle bir sır paylaşmam gerek,” dedi ve ceketinin iç cebinden bir zarf çıkardı. Zarfı masanın üstüne koydu. “Bu zarfı açıp okumanı istiyorum,” dedi. Sonrasında kapıya doğru yöneldi. Giderken bir kez daha arkasını döndü ve ekledi: “Bu sır, evliliğinle alakalı bütün dengeleri değiştirebilir. Ama unutma, bunu gizlemek ya da açığa çıkarmak tamamiyle senin elinde.”Odaya derin bir sessizlik çöktü. Zarf masanın üstünde duruyordu. Ne yapacağımı bilemiyordum. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu. Sonunda cesaretimi toplayıp zarfı açtım. İçinden birkaç fotoğraf ve bir mektup çıktı. Fotoğraflar damadımın diğer bir bayanla olan görüntüleriydi. Ancak bayanın yüzünde bir tür maske vardı ve kim bulunduğunu kavramak imkansızdı. Fotoğraflar arasında tarih ve saatler de yazıyordu. Hepsi düğünden birkaç hafta evveline aitti.Mektubu okumaya başladım:
“Eğer bu evliliğe devam edersen, yalnızca kendi hayatını değil, aileni de tehlikeye atmış olacaksın. Onun gerçek yüzünü bilmiyorsun. Gerçek damadın kim bulunduğunu öğrenmek istiyorsan, bu gece saat 3’te ahıra gel.”Ne yapacağımı bilemiyordum. Mektubu yazan kimdi? Fotoğraflar gerçek miydi? Bütün şunlar bir oyun muydu? Saatime baktım, gece 2’yi gösteriyordu. İçimdeki korkuya karşın merak beni ele geçirdi. Sessizce odadan çıktım ve ahıra doğru yürümeye başladım. Ay ışığı ahırı aydınlatıyordu, içeriden gelen hafif bir fısıltı duyabiliyordum. Kapıyı yavaşça araladım.Ahırda beni bekleyen şahıs kaynatamdı. Bu kez yüzünde o alaycı gülümseme yoktu. Ciddi bir ifadeyle bana doğru döndü. “Gerçekleri öğrenmeye hazır mısın?” diye sordu. “Ne gerçekleri?” dedim. Sesim titriyordu. Kaynatam derin bir soluk aldı ve konuşmaya başladı:“Bu evlilik gerçekten bir oyun. Oğlum sandığın şahıs, benim öz oğlum değil. O birine borcum vardı ve bu borcu ödemek amacıyla onu evlat edinip kimliğini değiştirdim. Seninle evlenmesini istememim sebebi, onun borçlu bulunduğu adamlardan kaçmasını sağlamaktı. Onlar, ailemizin amacıylae girmeye cesaret edemezlerdi.”Bu sözler üstüne dizlerimin bağı çözüldü. “Peki ya fotoğraflar? O bayan kim?” diye sordum. Kaynatam gözlerini yere indirdi. “O bayan, borçlu bulunduğu adamlardan birinin eşiydi. Seni emniyetliğini sağlamak amacıyla bu kadar ileri gitmek mecburiyetinde kaldım,” dedi.O sırada ahırın kapısı süratle açıldı. İçeri giren damadımdı. Yüzünde hiddet vardı. “Baba! Ne yapıyorsun?!” diye bağırdı. Gözlerindeki korku ve çaresizlik her şeyi anlatıyordu. Bana doğru yaklaştı. “Sana zarar vermelerine izin vermeyeceğim,” dedi. Sonrasında babasına dönerek, “Bütün şunlar senin hatan! Beni bu oyunun amacıylae sen çektin!” diye haykırdı.O an anladım ki, hayatım bir trajedinin tam ortasında başlamıştı. Ama damadımın gözlerinde gördüğüm şey bir suçluluk ya da pişmanlık değil, koruma içgüdüsüydü. İçimde ona karşı bir emniyet oluşmaya başladı. “Bu evlilik bir oyun olabilir,” dedim. “Ama bu oyunu eş güdümlü bozabiliriz.”Ve o gece, kaderin bizi oynattığı bu oyunu değiştirmek amacıyla el ele verdik. Oyun içersinde bir oyun başlamıştı ve bu kez denetim bizdeydi.