enflasyon emeklilik ötv döviz akp chp mhp sondakika hayat sırları hayata dair
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak


Bilgi: Klavye yön tuşlarını kullanarak galeri resimleri arasında geçiş yapabilirsiniz.

bana neler yaptı.

…yanıma oturdu, gözlerinde hem bir merak hem bir tedirginlik vardı. Sessizlik kısa sürdü, sonra usulca konuştu:
“Teyze… Aslında sana hep saygı duydum. Murat’ın arkadaşıyım ama bu gece konuşmaların, sessizliğin, içtenliğin beni derinden etkiledi.”
Ne diyeceğimi bilemedim. Bir yandan yıllardır duymadığım ilgi dolu sözler, diğer yandan anne yüreğiyle gördüğüm bir çocuk. İçimdeki karışıklık dışıma yansımış olmalı ki, hemen toparlandı:
“Yanlış anlama ne olur… Sadece senin gibi bir insanla sohbet etmek bile çok iyi geldi. Uzun zamandır böyle bir sıcaklık hissetmemiştim.”
Gözlerim doldu. Belki de yıllardır birinin varlığını bu kadar derin hissetmemiştim ben de. Kalabalık şehirlerden uzak bu köy evinde zaman durmuştu sanki. İkimiz de sadece insan olmakla, duymaya ve duyulmaya ihtiyacı olan iki ruhla kalmıştık o gece…
Kanepeden kalkıp yanıma geldiğinde, içinde bulunduğum sessizlik aniden ağırlaştı. Hasan, gözleriyle beni inceliyor gibiydi; ama bu bakışın içinde bir niyet değil, bir arayış vardı sanki. Bir sıcaklık, bir aidiyet… Ya da belki sadece bir tebessüm.
“Teyze…” dedi, sesi alçak ama kararlıydı. “Biliyorum belki yanlış anlaşılıyorum ama insan bazen hiç beklemediği yerde huzuru buluyor.”
Ben sadece gülümsedim. Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Yıllardır yalnız yaşıyordum, oğlum şehirdeydi, komşular uzak, telefon görüşmeleri bile gün geçtikçe seyrekleşmişti. Akşamları saatlerce yanan sobaya bakar, geçmişte kalan anılarımı düşünürdüm. Ama o gece… sobanın çıtırtısından başka bir şey vardı bu evde: Canlılık.
Hasan bana geçmişinden bahsetmeye başladı. Annesiyle küçük yaşta yolları ayrılmış, baba ilgisizmiş. Okumaya çalışmış, tutunamamış. Murat’la askerlik arkadaşlığı oradan tanışıklık, sonra bir iki yaz köye gelişi… Hepsi birer parça gibi dizildi önüme.
“Senin bu evdeki varlığın bana annemi hatırlatıyor. Ama garip şekilde… başka bir şey de var. Belki de ben annemi özlemenin ötesinde, bir evi, bir sıcaklığı özledim.”
İçim titredi. Ne olursa olsun bir gençti karşımda. Ama söyledikleri, benim yıllardır içimde taşıyıp kelimeye dökemediklerimi çağırdı yeniden. O anda ne zaman geç kaldığımı, ne zamandır gerçekten bir insan sesi duymadığımı düşündüm. Ve sessizce, sadece çay bardaklarının hafif tıkırtısı eşliğinde, gece ilerlemeye başladı.
O gece salonda iki ayrı kanepeye uzandık. Uyuyamadım. Tavana baktım saatlerce. Düşünmekten kaçamadım. İçimde hem bir huzur hem de garip bir korku vardı. Korkunun adı neydi, bilmiyorum. Belki yargılanma, belki alıştığın yalnızlıktan sıyrılma korkusu.
Sabah olduğunda Hasan çoktan kalkmış, bahçede odun kırıyordu. Kapıyı açtım, serin köy havası yüzüme vurdu.
“İzin verdim, biraz yardımcı olayım sana,” dedi gülerek. “Senin gibi bir kadının bu kadar yükü yalnız taşımasına gönlüm razı gelmedi.”
O an içimden bir şey aktı. Sanki yıllardır üzerime çöken sis perdesi dağılmıştı. Teşekkür ettim ama gözlerim yine doldu.
“Evine iyi gelmişim galiba,” dedi yarı şaka yarı ciddi.
“Evime değil,” dedim. “İçime.”
İkimiz de sustuk. Bu cümle fazla gelmişti belki ama içtendi. Uzun zaman sonra ilk kez böyle hissetmiştim.
Sonraki Günler
Hasan o gün kalmadı sadece. Arabası yapılsa da birkaç gün daha kaldı. Beraber yufka açtık, tarlaya gittik, eski fotoğraflara baktık. Onunla konuşmak, yıllar sonra yeniden insan olduğumu hatırlattı bana. Kadın değil, sadece “bir varlık” olduğumu. Görülen, duyulan, dinlenilen…
Her akşam balkonda oturduk. Gökyüzü, şehir ışıklarından uzak, tertemizdi. O sessizlikte konuşmadan bile anlaşmak mümkündü.
Bir akşam dedi ki:
“Teyze, buraya ilk geldiğimde kalacak yerim yoktu. Şimdi buradan ayrılmak zor geliyor.”
“Kal o zaman,” dedim. “Ev geniş. Sessizlik çok. Ama artık çayımı iki kişilik demlemeye başladım. Alışkanlık işte…”
Gülümsedi. Sadece o değil, ben de ilk defa gerçekten gülümsedim.
Ve Belki de Yeni Bir Başlangıç…
Hayatın ne getireceği belli olmaz. Bazen bir yabancı, yıllardır beklenen biri olur. Bazen sessizlik, en güzel cümlelerin yerini alır. Ve bazen de bir kadın, yıllar sonra aynaya bakar ve sadece yüzünü değil, ruhunu da görür…
Ben artık yalnız değilim. Hâlâ dul bir kadınım, evet. Hâlâ köydeyim. Ama artık her sabah bir bardak çayı iki kişi içiyoruz.

Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..


Diğer Galeriler
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.