Sevgisiz Anneler” konusunu araştırdığım ve yazdığım yıllar boyunca, birçok kadınla deneyimleri hakkında konuştum.
Her kadının hikayesi farklı ve belki de en büyük ortak noktamız, yalnız olmadığımız…
Annesi tarafından sevil(e)meyen tek kız çocuğu siz değilsiniz…
Annelerimiz hakkında kötü konuşmama tabusu ve tüm annelerin sevecen olduğuna dair efsaneler, anneleri tarafından yeterince sevilmemiş kızları daha da yalnızlaştırıyor.
Oysa yalnız olmadığımızın keşfi, acıyı ve yükü -kısmen de olsa- hafifletiyor.
Aşağıdaki liste, anne sevgisi ve desteğinden yoksun büyümüş bir kız çocuğunun hissedebileceklerinden bahsediyor.
Bu, bilimsel bir araştırma değil ve her duyguyu içermiyor olabilir. Bir psikolog ve terapist olarak değil, bir yol arkadaşı olarak yazdım bunları…
Bu yaralara, onlardan yakınmak ve çaresizlikle kıvranmak için değil, bilinçli olmak ve onların farkında olmak için bakıyoruz.
Farkındalık, sevgisiz büyümüş bir kız çocuğunun iyileşmesinin ilk adımıdır.
Çoğunlukla davranışlarımızı, kökenlerini bilmeden kabul ederiz.
1. Özgüven Eksikliği
Sevilmemiş bir kız evlat, kendisinin sevgiye ve ilgiye değer olduğunu bilmez.
Reddedilme ve her adımında eleştirilme hissiyle büyümüştür.
Kafasında annesinin sesi konuşup durur ve ona zeki, güzel, nazik, sevecen, değerli olmadığını söyler.
Bu iç ses, onun başarılarını ve yeteneklerini hafife almaya devam eder, ta ki bir müdahaleye kadar…
Bu kızlar genellikle insanları kandırdıklarını hissederler ve bunun bir noktada açığa çıkacağını düşündüklerinden başarılarının keyfine varamazlar.
2. Güven Eksikliği
Bir kadın,
“Neden insanlar benimle arkadaşlık etmek ister, her zaman merak etmiştim. Benimle arkadaş olmak isteyen birinin gizli bir amacı olup olmadığını düşünmeden edemezdim. Bunun, annemle ilgili bir durum olduğunu terapide öğrendim,” diyor.
Bu güven sorunu, ilişkilerin güvenilmez olduğu fikrinden kaynaklanır ve hem romantik ilişkilerde, hem de arkadaşlıklarda geçerli olur.
Yapılan bir araştırmaya göre, gelgitli bağlanma yaşayan kız evlatlar, güvenin garantili olduğu konusunda sürekli onaya ihtiyaç duyarlar.
Başka bir deyişle bu kişiler,
“Sevgiyi takıntıyla birlikte deneyimler, gelgitlere ihtiyaç duyar, duygusal iniş çıkışlar yaşar ve yoğun cinsel arzu ve kıskançlık hissederler.”
Sınır koymamak ve güven konuları, birbiriyle oldukça ilişkilidir.
3. Sınır Koymakta Zorlanma
Çoğu kız çocuğu, annesinin dikkatinin ve ilgisinin eksikliği sonucunda, yetişkin ilişkilerinde hep “etrafı memnun eden kişi” rolünü üstlendiğini anlatır.
Ve duygusal olarak devamlılığı olan, sağlıklı ilişkiler kurabilmek için gerekli sınırları koymakta zorlanırlar.
Sevilmemiş kızların çoğu, çok yakın kadın dostlukları sürdüremediğinden ve ciddi güven sorunu yaşadığından bahsederler. (Onun gerçekten dostum olduğunu nasıl anlayabilirim ki?) Hayır demekte zorlanırlar. (Saçımı süpürge ediyorum ve sonunda ya hayalkırıklığına uğruyorum, ya da kullanılmış hissediyorum.) Ya da öyle çok bağlanmak isterler ki, bu, karşı tarafı iter. Güvenli bağlanamayan kızlar asla tam istedikleri sonuca varamazlar; yemek her zaman ya çok sıcak, ya da çok soğuktur.
4. Kendini Olduğu Gibi Görmekte Zorlanmak
Bir kadın terapide öğrendiklerini anlatıyor:
“Annem çocukken başarılarıma değil, kusurlarıma odaklanmayı öğretti. Üniversiteden sonra birkaç işe girdim ve her seferinde patronlarım, gelişmek için yeterince çaba göstermediğimden şikayet ettiler. Nihayetinde kendime sürekli annemin gözleriyle bakarak, kendimi sınırlandırdığımı fark ettim.”
Bunun büyük bir kısmı, yetiştirilirken duyduklarımızın tamamını içselleştirmekten ileri geliyor.
Kendimizi nasıl gördüğümüz konusundaki bozukluklar dış görünüşümüze kadar ilerleyebiliyor.
(Ben bizzat ergen yıllarıma ait fotoğraflara bakıp, annemin “şişman” dediği kızı aradım. Bana ayrıca “sevimsiz” de diyordu ve bu, fotoğraflara bakarak doğrulanabilecek ya da reddedilebilecek bir şey değildi. Bunu anlamam yıllar sürdü.)
Diğer bazı kadınlar, bir şeyi başardıklarında çok şaşırdıklarını, ve başarısızlık riskinden kaçınmak için yeni şeyleri olabildiğince az denediklerini anlatıyorlar.
Bu sadece öz güven eksikliği değil, daha derin bir şey…
5. Gerçeği Görmezden Gelmek
Öz güven eksikliği ve korku, sevilmemiş bir kız çocuğunu savunma pozisyonuna getirebilir.
Böylece kötü bir bağlanma sonucunda kendini kırılmış hissetmeyecek ancak köklü ve sevgi dolu bir bağlanma ihtimalini görmezden gelecektir.
Bu kadınlar, görünüşte bir ilişki içinde olmak isterler fakat daha bilinç dışı düzeyde bundan kaçınırlar.
Ve ne yazık ki bu kaçınma -sebebi korku, güvensizlik ya da her ne olursa olsun- onları hep aradıkları sevgi dolu ve destekleyici ilişkiyi kurmaktan alıkoyar.
6. Aşırı Hassas Olmak
Sevgisiz büyümüş olan bir kız çocuğu, haklı olsun olmasın, en küçük eleştiriye karşı hassasiyet gösterebilir.
Ona yapılan herhangi bir yorum, farkında bile olmadan, bir çocukluk deneyiminin ağırlığını taşıyabilir.
“Tepkilerime, daha doğrusu aşırı tepkilerime odaklanmam gerekti” diyor kırklarında bir kadın. “Bazen, şaka niyetiyle söylenen bir şeyi tamamen farklı algıladığım oluyor ve söyleyenin gerçekte ne kastettiğini anlayana kadar kendimi yiyip bitiriyorum.”
Dengeli olmayan bir anneyle büyüyen kadınlar duygularını yönetmekte zorlanır, fazla düşünme ve kurma eğiliminde olurlar.
7. İlişkilerinde, Anneyle Kurduğu Bağı Kopyalamak
Hepimiz, bildiğimiz ve tanıdık gelene yöneliriz.
Bu durumlar bizi sonunda mutsuz etseler dahi rahattırlar, çünkü tanıdık gelirler.
Güvenli bağlanma yaşamış bireyler, kendilerininkine benzer bağlanma geçmişleri olan insanları ararken, gelgitler yaşamış ve görmezden gelinmiş olanlar da ne yazık ki aynısını yapar.
Bunun sonucunda anne-çocuk bağını bilinçdışı bir şekilde tekrarlar.
Bir kadın;
“Kesinlikle annemle evlendim,” diyor.
“Dışarıdan tamamen farklı görünüyordu, ama annemle tamamen aynı şekilde davranıyordu. Ne yapacağını tahmin edemediğim bir tahterevallide gibiydim. Tıpkı annem gibi kararlarımı ya acımasızca eleştiriyor ya da görünür görünmez bir destek veriyordu.”
Nihayetinde hem annesinden hem kocasından boşandı.
Tüm bunları aklımızda tutarak, bir kız çocuğunun, tüm yaralarının sorumluluğunu üstlendiği o ilk günün, iyileşme ve kişisel farkındalık yolculuğunun da ilk günü olduğunu unutmayalım.
Preg Streep