Bir akşamüne geç geldi. Sessizce duş alıp yatağa uzandı. Ben gözlerimi kapatmaya çalışırken, birden döndü. Boynunun hemen üstünde, o tanıyamadığım bir dövme belirdi: siyahtan öte bir iz—ince çizgilerle oluşturulmuş bir barkod. Kalbim bir anlığına duracak gibi oldu.
Titreyen ellerimle telefonumu çıkarıp kamerasından kodu okuttum. Ekranda beliriverdi: kapkaranlık bir sitenin logosu ve “Ailenin mülkü” ifadesi. Gözlerim kurudu. Ailemin bir mülk gibi gösterilmesini aklım alamadı. Korkuyla kendime geldim; bu, bir uyarı mıydı, yoksa…?
Ertesi sabah onunla yüzleşmek zorunda kaldım. Gözlerini gördüğüm anda, fark etmiştim—anlamıştı. Gecelerin uzağında kalmasının bir sebebi vardı. Damarlarında taşıdığı bu iz, sahte bir iş, gizli sözleşmeler ve bir seçimle başlıyordu.
Yardım teklif ettim, bağırmak yerine dinledim. Her şey, bebekten sonra yaşanacaklarla ilgili kaygısı nedeniyle başlamıştı: normal bir işin yetmeyeceğini düşünüp, karanlık bir grubun “yan işine” bulaşmıştı. Önce ufak şeyler: paket taşımak, sıradan komutlara uymak. Ama sonra bir seçimle karşılaşmıştı: ya onlardan biri olursun, ya da kaybolursun.
Barkod sadece bir dövme değildi; o grubun bir işareti, bedeninin üzerine yazılmış bir itaat manifestosuydu. Ve şimdi… geri dönmek mümkün değildi. “Ben ailemiz için yaptım,” dedi. O an, korkuyla pity arasında kalakaldım.
Ama net bir şey anladım: onun özgürlüğünü kaybettiğini düşünürken, ben de esaretin içine çekiliyordum. Onun markası, artık benim hikâyemin de parçasıydı. İçimizdeki o yıkım hissiyle birlikte, aslında ikimiz de bir çıkmazdaydık—ikisinin de ruhu orada, hatırasız bir hapisteydi.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..