O günü dün gibi hatırlıyorum. 22 yaşındaydım, hayaller, hırslar ve belirsiz bir gelecekle dolu.
Ailemin ciddi maddi sıkıntıları olan bu 60 yaşındaki adamla beni evlendirmekten başka çaresi yoktu. Tutku olmadan, sadece hayatta kalmamız için görücü usulü bir evlilik.
Başka seçeneğim yoktu ve bunu ailemin iyiliği için olduğunu düşünerek sessiz yaptım. Onunla evlendim, nazik ve sakin görünen yaşlı bir adamla. Kibar ve kibardı. Ama bu gecenin değişeceğini bilmiyordum.
Düğün gecemiz biraz sessizdi, çok sessizdi. Atmosfer ağırdı, oda garip sessizdi. Korktum ama cesaret edemedim. Bu evliliğin sadece bir fedakarlık olduğunu biliyordum.
Bana birçok nesildir takip ettiği «aile geleneğinden bahsetti. Sanki
devredilemez bir zorunlulukmuş gibi, o gece zorunlu olarak katılmak zorunda
kaldığım ritüel hakkında.
Ellerim titremeye başladı ve buz gibi soğuk beni deldi.
Sıradan bir evlilik, ailem için bir hayatta kalma eylemi nasıl bu kadar korkunç
bir şeye dönüşebilir? Bu artık sadece bir uzlaşma değil, bilmediğim bir sırdı.
Sonra bana derinlemesine baktı ve şöyle dedi: «Benimle neden evlendiğini
biliyorum. Sevgiden değil, zorunluluktan, ailenizin iyiliği için.» Bu sözler beni gök gürültüsü gibi vurdu. Durumumla ilgili her şeyi, yaptığım
her fedakarlığı biliyordu. Dondurucu soğuğa yenik düştüm ve nefes
alamadım.
Bana kırılmadığını söyleyerek beni rahatlattı. Aksine bu fedakarlığa saygı
duyuyordu.
Ancak daha da endişe verici bir şey ekledi: «Zorunluluğa dayalı bu evlilik
aşktan daha güçlü olacak. Temizleyici. Sahte iddia yok.» Bunun ikimiz için ne
anlama geldiğini anlamam gerektiğini söyledi.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..