Düğünümüzün sabahı resim gibiydi. Bahçe mekanı erken güneşle parıldıyordu, her kemerin üzerine beyaz güller dökülüyordu. Elbisem sihir gibi sarkıyordu, makyaj sanatçısı mucizeler yaratmıştı ve her şey bir rüya gibi görünüyordu.
Ancak durmadan volta atıyordum.
Buketimi onuncu kez kontrol etmenin ortasındaydım ki gelin odasının kapısı çalındı.
“İçeri gel!” diye seslendim, nedimemi bekliyordum.
Bunun yerine Evan’dı.
Takım elbisesiyle rahatsız görünüyordu, bir ayağından diğerine geçiyordu, yüzü solgundu.
“Hey,” diye mırıldandı. “Konuşabilir miyiz? Özel bir yere?”
Gözlerimi kırpıştırdım. “Elbette. İyi misin?”
“Burada değil. Dışarı çıkabilir miyiz… ya da başka bir şey?”
Onu yan koridordan bahçe verandasına doğru takip ettim. Konuklar uzakta kaynaşıyordu, ama burada sessizlik vardı.
“Evan, neler oluyor?”
Bana baktı, koyu gözleri anlamadığım bir gerginlikle doluydu.
“Babamla evlenme.”
Sözcükler bana buzlu su gibi çarptı.
“Ne?”
“Sadece çocuk olduğumu düşündüğünü biliyorum,” dedi hemen. “Ya da senden hoşlanmadığımı. Ama senden hoşlanıyorum…Ş’0k olmuştum bunu bana nasıl derdi.Beni odaya çağırdı.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..