Bir yaz sabahı, güneş altın gibi parlıyor, ormanın üstüne sıcak bir sessizlik seriliyordu. Gökyüzünde kanat çırpan minik bir serçe, yiyecek aramak için ağaçtan ağaca uçuyordu. Daldan dala konuyor, sabah rüzgarının tadını çıkarıyordu.
Fakat serçenin fark etmediği bir şey vardı. Uzun, yeşil pullarla kaplı bir yılan, gözlerini ona dikmişti. Ağacın gövdesine sarılmış, sessizce bekliyordu. Serçe bir dala konar konmaz, yılan yıldırım gibi hamle yaptı. Sinsice ilerledi ve serçeyi kuyruğuyla sardı.
Küçük kuş çırpınıyor, kanat çırpıyor ama nafile… Yılan gitgide daha sıkı sarıyor, serçenin nefesi daralmaya başlıyordu. Ormanın sessizliği, kuşun çığlıklarıyla yankılandı.
Tam o sırada, ormanın kenarındaki patikadan yürüyen bir kadın, bu garip sesi duydu. Gözlerini yukarı kaldırdı ve bir yılanın, zavallı bir kuşu sardığını gördü. Kalbi sıkıştı. Hiç düşünmeden çantasından bastonunu çıkardı, ağaca doğru koştu.
“Git buradan!” diye bağırarak yılanın üzerine bastonunu salladı. Yılan tıslayarak geri çekilmek zorunda kaldı. Kadın bastonla birkaç kez daha vurdu ve sonunda yılan, kuşu bırakarak ağacın gövdesinden süzülüp toprağın derinliklerine kaçtı.
Küçük serçe hâlâ titriyordu. Kadın elini yavaşça uzattı. Serçe önce korktu ama sonra kadının gözlerindeki şefkati görünce usulca avucuna kondu. Kadın kuşu okşadı, biraz su verdi ve yavaşça bir ağacın dalına bırakıp, “Artık özgürsün,” dedi.
Serçe kanatlarını çırptı, birkaç adım uzaklaştı ama gitmedi. Dönüp kadına baktı, sanki minnettarlığını anlatmak ister gibi ötüştü. Sonra göğe doğru yükselip kayboldu.
Kadın oradan ayrıldı ama bilmeden ormanda bir hikâye başlatmıştı. O günden sonra serçe hep onun evinin yakınlarında uçtu. Her sabah penceresine konar, minik ötüşüyle kadına “Teşekkür ederim” der gibiydi.
Çünkü bazen bir hayatı kurtarmak, yalnızca o anı değil, bir ömürlük dostluğu başlatır.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..