Çocuklarım, babalarını çok özlemişlerdi. Küçük kızım Elif, her akşam “Baba ne vakit gelecek?” diye soruyordu. Oğlum Ali ise amacıylae kapanmış, sessizleşmişti. Onlara kuvvetli görünmeye çalışıyordum, ama içim paramparçaydı. Mehmet’in yokluğu, yalnızca bir eş değil, aynı vakitte bir baba, bir dost, bir destek kaynağıydı. Bir gün, Mehmet’in eski ceketini dolaptan çıkardım. Üstünde hala onun kokusu vardı. O ceketi giyip, onun gibi kuvvetli olmaya çalıştım. Ama ne kadar uğraşırsam uğraşayım, içimdeki boşluk dolmuyordu. Mehmet’in yokluğu, her geride bıraktığımız gün daha da ağır geliyordu. Zamanla, yaşam devam etmeye başladı. Çocuklarımın ihtiyaçları, beni ayakta tutuyordu. Elif’in okul tiyatrosundaki performansı, Ali’nin ilk futbol maçı, Mehmet’in göremeyeceği anlardı. Her kafayarılarında, Mehmet’in onları ne kadar gururla izleyeceğini düşünüp içim burkuluyordu. Bir akşam, Mehmet’in en sevdiği şarkıyı dinlerken, onunla geçirdiğimiz güzel anları hatırladım. O şarkıyı dinlerken, Mehmet’in beni nasıl da sevdiğini, bize nasıl da değer verilenni düşündüm. O an, Mehmet’in katiyen tamamiyle gitmediğini, kalbimde yaşadığını hissettim. Mehmet’in yokluğu, hala içimi acıtıyor. Ama onun bana ve çocuklarımıza verilen sevgi, bizi ayakta tutuyor. Her gün, onun hatıralarıyla yaşamaya devam ediyorum. Mehmet’i kaybetmek, benim amacıyla bir son değil, onunla geçirdiğimiz güzel anıları yaşatma mücadelesi oldu. Üsteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz.