Gözlerim bir anda karanlık bir bulut gibi doldu. Kalbim sanki göğsümden sökülüp yere çakılacakmış gibi atmaya başladı. Kulaklarıma gelen fısıltılar, kısık sesli gülüşmeler midemi bulandırdı. Nefes alışverişlerim hızlanmış, bacaklarım titremeye başlamıştı. Kardeşimin kapısının önünde durdum, elim kapı koluna uzanacak gibi oldu ama yapamismim. Bir an amacıyla hatalı duyduğumu düşünmek istedim. Belki de zihnim bana bir oyun oynuyordu. Ama sonra o sesleri gene duyduğunda gerçek, tüm ağırlığıyla üzerime çöktü. Midemde bir bıçak döndü, nefesim daraldı. Bir ismim geri attım, dışarı koşup gitmek istedim ama ayaklarım yere çakılmış gibiydi. Biraz daha bekleyip gene dinledim. Yanılmıyordum. O an içimdeki tüm hisler karmakarışık duruma geldi. Öfke, üzünc, ihanetin o yakıcı acısı… Boğazımda büyük bir düğüm oluştu, gözyaşlarım yanaklarımı sessiz sedasız çiziyordu. Nasıl yapabilirlerdi? Nasıl bana bu türsine bir acıyı reva görebilirlerdi? Elimle kapıya vurmak istedim, içeri dalıp her şeyi haykırmak… Ama sonra bir an fikire daldım. Ne de olsa inkâr edeceklerdi. Belki de ben paranoya yapıyordum? Ama hayır, hissettiğim her şey gerçekti. Sessizce odama geri döndüm. Kendi yatağıma oturduğumda başım dönüyordu. O ana kadar evliliğimi mübarek bir bağ, bir emniyet esası olarak görmüştüm. Onca sene yanımda olan adam, hayatımı paylaştığım insan, bana bunu yapmıştı. Ve işin en korkunç yanı, bunu benim canım kanım olan bir insanla yapmış olmasıydı. Telefonumu elime aldım. Kime ne anlatabilirdim ki? Annemi arasam, olanlara inanmazdı. Arkadaşlarımı arasam, nasıl bu tür bir utancı anlatabilirdim? Telefonu geri bıraktım. Derin nefesler aldım. Sabahı beklemeye karar verdim. O an bir şey yaparsam, düşünmeden hareket edersem, sonrasını toparlayamazdım. Ama sabahın ilk ışıklarıyla eş güdümlü gerçekleri yüzlerine vuracak, hesap soracaktım. Ama biliyordum, hiçbir hesap bu i.haneti geri alamazdı… Üsteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz.