İçeri girdikten sonra evin atmosferi son derece sıcak ve içten geldi. Salonları son derece ferah ve çağdaş döşenmişti. Adam beni içeri buyur edip oturmam amacıyla bir yer gösterdi. “Eşim birazdan gelir, o da seni çok merak ediyordu,” dedi gülümseyerek. Hemen ardından, mutfağa doğru yöneldi ve bana bir şey içip içmeyeceğimi sordu. Nazikçe teşekkür edip su alabileceğimi ifade ettim.
Bir vakit sonra mutfaktan eli boş döndü, galiba suyu masaya getirecekti. Sohbet etmeye devam eder iken ilgimi çeken şey, sesinin biraz daha yavaş ve şahsi bir tonda olmasıydı. Hafifçe tuhaf hissettim ama bunu üstünde çok durmadım. Oturduğum yerden evin genel dekorasyonuna göz atarken, birtakım şahsi eşyalar ilgimi çekti; aile fotoğrafları, kitaplar, süs eşyaları…
Biraz daha vakit geçince, hala eşinin ortalıkta olmaması kafamı kurcalamaya başladı. “Eşiniz nerede?” diye sormaktan kendimi alamadım. Hafif bir gülümsemeyle, “O birazdan gelir, merak etme” dedi. Fakat bu sırada kendimi biraz rahatsız hissetmeye başlamıştım. Davet gayet masum ve dostane görünüyordu, ama içimde bir huzursuzluk vardı.
İçimdeki huzursuzluk giderek artıyordu. Adamın davranışları hala kibar ve dostaneydi, ancak eşinin hala ortada olmaması ve onunla ilgili sorularıma verdiği belirsiz cevaplar beni endişelendiriyordu. Bir süre daha sohbet ettik, ancak konuşmalarımız giderek yüzeysel hale geldi. Sanki adam bir şeyler saklıyor gibiydi.Bir ara mutfağa gidip su getireceğini söyledi ve kalktı. Bu sırada ben de oturduğum yerden kalkıp salonun diğer tarafındaki kitaplığa doğru yöneldim. Kitaplıktaki fotoğraflara daha yakından bakmak istedim. Fotoğraflarda adam ve bir kadın vardı, ancak kadının yüzü hep bulanık ya da arkaya dönük çekilmişti. Bu durum dikkatimi çekti ve içimdeki huzursuzluk iyice arttı.Tam o sırada, mutfaktan gelen bir ses beni irkiltti. Hafifçe dönüp mutfağa doğru baktığımda, adamın mutfakta bir şeyler karıştırdığını gördüm. Ancak bir şeyler ters gibiydi. Mutfakta sanki başka biri daha vardı, ama net göremiyordum. İçimdeki endişe iyice büyüdü ve artık oradan ayrılmanın zamanı geldiğini düşündüm.Adam mutfaktan çıkıp elinde bir bardak suyla geldiğinde, ben kibarca teşekkür edip biraz erken gitmem gerektiğini söyledim. Adam biraz şaşırmış gibi görünse de, nazikçe beni kapıya kadar geçirdi. Kapıdan çıkarken, “Eşinizi selamlayın, bir dahaki sefere görüşürüz,” dedim. Adam hafifçe gülümsedi ve kapıyı kapattı.Eve dönerken, içimdeki huzursuzluk hala devam ediyordu. O gece uyumakta zorlandım ve ertesi gün komşular hakkında daha fazla bilgi edinmeye karar verdim. Apartman yöneticisine gidip yeni komşular hakkında sorular sordum. Yönetici, adamın birkaç ay önce taşındığını ve eşiyle birlikte yaşadığını söyledi. Ancak eşini pek gören olmamıştı.Bu bilgi beni daha da rahatsız etti. Birkaç gün sonra, yine bir akşam üzeri, adamın kapısını çaldım. Kapıyı yine o açtı, ancak bu sefer eşi de yanındaydı. Kadın son derece nazik ve sıcakkanlıydı. İçeri davet edildim ve bir süre sohbet ettik. Eşinin o gece nerede olduğunu sorduğumda, kadın biraz şaşırdı ve “O gece hastanede nöbetteydim,” dedi. Adam ise hafifçe gülümseyerek, “Evet, eşim hemşire, bazen nöbetleri oluyor,” diye ekledi.Bu açıklama içimdeki huzursuzluğu bir nebze olsun giderdi. Ancak yine de o geceki hislerimi tam olarak unutamadım. Belki de her şey tamamen masumdu ve ben sadece fazla endişelenmiştim. Ancak o günden sonra, komşularla ilişkilerim daha mesafeli hale geldi. Bazen insanların davranışları ve söyledikleri arasında küçük tutarsızlıklar olabilir, ve bu tür durumlarda içgüdülerimize güvenmek en iyisidir.