İçeri girdikten sonra evin atmosferi son derece sıcak ve içten geldi. Salonları son derece ferah ve çağdaş döşenmişti. Adam beni içeri buyur edip oturmam amacıyla bir yer gösterdi. “Eşim birazdan gelir, o da seni çok merak ediyordu,” dedi gülümseyerek. Hemen ardından, mutfağa doğru yöneldi ve bana bir şey içip içmeyeceğimi sordu. Nazikçe teşekkür edip su alabileceğimi ifade ettim.
Bir vakit sonra mutfaktan eli boş döndü, galiba suyu masaya getirecekti. Sohbet etmeye devam eder iken ilgimi çeken şey, sesinin biraz daha yavaş ve şahsi bir tonda olmasıydı. Hafifçe tuhaf hissettim ama bunu üstünde çok durmadım. Oturduğum yerden evin genel dekorasyonuna göz atarken, birtakım şahsi eşyalar ilgimi çekti; aile fotoğrafları, kitaplar, süs eşyaları…
Biraz daha vakit geçince, hala eşinin ortalıkta olmaması kafamı kurcalamaya başladı. “Eşiniz nerede?” diye sormaktan kendimi alamadım. Hafif bir gülümsemeyle, “O birazdan gelir, merak etme” dedi. Fakat bu sırada kendimi biraz rahatsız hissetmeye başlamıştım. Davet gayet masum ve dostane görünüyordu, ama içimde bir huzursuzluk vardı.